Yerel
Giriş Tarihi : 09-03-2023 16:49

Depremzede bir doktor

Depremzede bir doktor

Borçka Devlet Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Doktor Selin Guksu geçtiğimiz ay Kahramanmaraş ve Hatay merkezli gerçekleşen ve on bir ilimizi etkileyen depremin ardından Kahramnamaraş’a gitti.

Guksu deprem bölgesinde yaşadıklarını anlatırken şu ifadeleri kullandı:

“Zorunlu diye geldik gönüllü olarak kalmaktayız. Bu topraklarda görevime her gün daha bir ‘İyi ki…’ diyerek devam ediyorum. Sadece milletimizi değil dünyayı da sarsan afete burada tanıklık ettim. Daha önce de çeşitli afet bölgelerinde bulunmuş olduğumdan ekrandan takip etmek yerine, bizzat saha içinde görev almak istediğimden depremin 4. Günü Artvin İl Sağlık Müdürlüğü öncülüğünde çeşitli sağlık mensubu arkadaşlar ile birlikte gönüllülük esasıyla buradan yola çıktık. Bölgeye ‘akut dönem’ sayılabilecek bir zaman diliminde vardık.

Genelde bu gibi afetsel, kitlesel durumlarda aciliyet ve ihtiyaç listeleri; akut ve kronik dönem olarak kategorize edilebilir. Biz yaklaşık iki hafta kalarak akuttan kroniğe geçiş dönemini de gözlemleyebildik. Mesela ilk giden ekipte elektrik imkânı bile yokken biz vardığımızda elektrik sorunu çözümlenmişti fakat şebeke suyu yoktu. Sonrasında şebeke suyu gelebildi ama sıcak suyumuz olmadı. İlerleyen dönemde ısınmamız gelebildi ki biz hastane bünyesinde hizmet veren kitleydik. Sahaya çıktığımızda insanların kendi imkanları ile kurdukları barınma düzeninde hiçbir şekilde su ve elektrik imkanı olmadığını gördük. Haliyle suyun olmadığı yerde hijyen beklemek çok güç ve ardından oluşabilecek hastalıkları öngörmek zor değil.

Bölgeye vardığımızda -özellikle çocuk yaş grubunda- ısınma ve barınma kaynaklı üst solunum yolu hastalıkları, akciğer enfeksiyonları; suya ulaşım problemi kaynaklı olarak da idrar yolu enfeksiyonları, ishal salgınları başlamıştı. Bu sorunlar ve hastalıklar yetişkinlerde de boy gösteriyordu. Sahaya ulaşabilen sağlıkçılar olarak olabildiğince hastaya, özellikle çocuğa tedavi hizmeti sunmaya çalıştık ama ileri tetkik ve tedavi için ilçe ve mahallelerde kurulacak sağlık merkezleri, ilaçlar,ekipmanlar ve lojistik taşımagerek hasta bazlı taşıma gerek ilaç bazlı taşıma açısından haliyle sorunluydu. Bazı ilçe devlet hastaneleri maalesef kullanılamaz haldeydi. Hem yol durumu nedeniyle sahaya ulaşmakta ciddi sorun vardı hem de hastalarımız kesinlikle merkezde herhangi bir bina içerisinde sağlık hizmeti almayı reddediyordu. Özellikle çocuklar ve bazen annelerimiz ‘’Yatış verelim.’’ deyince ağlama krizine giriyordu maalesef. Bu sebepten sağlıkçılar olarak genelde ayakta tedavi uygulamak durumunda kaldık. Hasta olan çocuğu, belki de bazen 30 kişinin barındığı çadırın içine göndermek zorunda kaldık. Hal böyleyken bu şartlarda bulaştırıcılığın önüne geçmek çok güç!

Hasta bireyin gerçekten genel yaşamsal fonksiyonlarını etkileyebilecek durumlarda ancak yatarak tedaviye ikna edebildik. Ben sahaya göreve gelmeden önce ekim ayından bu yana, özellikle çocuklarda gelişen salgınla uğraşırken tedavi için gerekli olan antibiyotik grubu ilaçlara ulaşım oldukça zordu. Fakat sahada görev yaparken bu sorunun gün geçmeden hızlı bir şekilde gerek yurt içi Eczacılar Odası birliğince gerekse yurt dışı kaynaklı yardım kuruluşlarınca çözülebildiğini gözlemledim. Çoğu hastalık grubu ilaçlarına, araç ve gereçlerine hızlıca ulaşabilme imkanı bulduk. Dolayısıyla sıhhi malzeme teminatı ile ilgili bir sorun kendi adıma görev yaptığım hastane ve bölgede gözlemlemedim. Şu an çadırlarda veya herhangi barınma yerlerinde ailelerin toplu yaşamlarını daha güvenilir bir bölgede bireyselleştiremezsek, ilerleyen dönemlerde salgınların hız keseceğini düşünmüyorum. Hatta mevsim gereği çadır yaşamının da çeşitli problemleri var. Mesela ısınma, her türlü yangın durumu, duman zehirlenmesi… Bu durumların hemen hemen hepsinin hastanelere getirildiğini gördük. En acısı da enkazdan kurtarılmış üç yaşında bir çocuğu maalesef çadırda sobadan çıkan bir yangın sebebiyle kaybetmemizdi.

İnşai alanlara geçmeden önce hızlıca daha güvenilir, daha bireysel, ısınma-su sorunu olmayan ve temel hijyen ihtiyaçlarının giderilebileceği alanların olduğu barınma yerleri ile çoğu sağlık sorununun önüne geçilebilir. İnsanlar ilk zamanlarda toplu koordinasyon alanlarına gitme konusunda haliyle bir direnç gösterebilir.Bu çok normal, çok anlaşılabilir. İnsanların enkazda kaybettiklerinin yanı sıra her türlü özel eşyası mevcut. Güvenlik çok sıkıntılı. Kiminin evinin önünde hayvanı, yanında tarlası var. Bunları bırakıp çekip gitmesi çok zor. Bu ailelerinin mevcut sorunları çözüldüğünde zaten bir şekilde ya imkânı olan tahliye olup oraları terk edecek ya da imkanı olmayanlar ve tercih etmeyenler birsüre afet koordinasyon merkezlerinde yaşamak durumunda kalacak. Her ilde bu koordinasyon alanları, nüfusun yoğunluğunca güvenli alanlarda yapılanmakta. Bu alanlar şu an kurulup düzenlenmiş ve imkanlar dahilinde faaliyete geçmiş vaziyetteler.

Bulunduğum ve görev yaptığım bölgede, Maraş’ta, üç tanesini gezip görebilme şansım oldu. Tüm yardımların lojistiği çeşitli sivil toplum kuruluşlarınca buralara sağlanmakta. Yeme, içme,sağlık, temizlik ve umarım ilerde eğitim ve faaliyet alanları da eklenerek her türlü imkan var edilmeye çalışılıyor. Evet imkanlar var ama sadece merkez dışı lojistik destekte ve yardım yapılması gerek olanların izin evrak işlemleri açısından bürokrasi maalesef orada da yerini almış. Bizzat ben, görev yaptığım hastane için malzeme ve çocuklarıma bisküvi almak için başvurmuştum. Yaklaşık 5 yerden izin almak durumunda kaldık. Dediğim gibi şu an henüz ‘AKUT’ dönemi atlatabilmiş değiliz. Bu sebepten insanların enkaz alanlarına yakın, az hasarlı veya hasarsız evlerin olduğu bölgelerde kendi imkanlarınca kurdukları yaşamları devam etmekte. Bu sebepten merkez koordinasyon alanları ilerleyen kronik dönem için elbette önemli olup, kurulum tamamlanıp faaliyete geçmeli ama ara bölgelerde, mahallelerde, köy imkanlarında yaşamını devam ettirenlerin bölgeyi henüz terk etmeyenlerin sesini duymaya devam etmeliyiz.

Ben bölgede 10 günden fazla bulundum. Orda hem görev yaptığım çalışma arkadaşlarımdan mükemmel insanlar tanıdım hem de yardım için gittiğim yerlerden birsürü dost, bacı, kardeş, teyze, manevi çocuk edindim. Her biriyle irtibatım devam ediyor ve umuyorum ki edecek. Oradayken onlar için olabildiğinde sesimi yükselttim. Dönmüş olsam da hala onlar için mikrofonum hep açık kalacak.Öyle şeyler gözlemledim ki gittiğim yerlerde… Anadolu aksanını çok kısa sürede öğrenip neye ihtiyaç duyduklarını bazen gözlerden anlamak zorunda kaldım. Ah canım kadınlarım… İhtiyaçlarını bile dile getirmekten mahcubiyet duyanlarım… Biz sizin yerinize bağırıyoruz, hep bağıracağız. Sesimiz her daim sizin de sesiniz olacak. İnsan ne kadar acıyı bilip öğrendiğini düşünse de şahitlik etmeden deneyimleyemiyormuş. O sebepten biz doktorlar, yani sağlıkçılar uzun bir staj döneminden geçeriz ki eğitim hayatımızda tecrübe kazanalım. Tabii bir de insanın bizzat acıyı kendinin deneyimlemesi durumu var. O çok ayrı, o çok farklı, orada empati bile yapmak istemeyiz.

Bizler genelde fazlaca acıya maruz kaldığımızdan empatiden yoksunlaşırız. Yani öyle olduğumuzu düşünürüz. Bazen donuklaşırız, hissizleşiriz. ‘Duygusuz musunuz? Nasıl tahammül ediyorsunuz bunca şeye?’’ derler. İşte ben bunca soruyu orada kendime defalarca sordum. Sözün bittiği yerdi bence orası. Pes ettiğim çok an oldu. Empati yapmadan durmak,duygularını saklamaya, bastırmaya çalışmak, gözyaşlarını içe içe akıtmak, boğazında ve göğsünde koca bir yumruk ile birilerine dokunmaya çabalamak… ‘Zordu’ diyemeyeceğim. Çok ama çok zordu... Bıraktım bir noktadan sonra… Evet doktordum. Bu bilinçle yetiştim,eğitildim.Fakat en öncesinde insansın. Bunu yok sayamazsın. Ben bir çocuk doktoruyum. Yola çıkış sebebim ve önceliğim çocuktu benim. Bir çocuğa dokunabilmek için gitmiştim. Bir diyorum çünkü biri bile yeterdi o an benim için. Ama çokçasına dokunabildim.Sadece çocukla kalmayıp anasına, babasına, nenesine, dedesine, teyzesine, amcasına, kedisine,köpeğine, bazen de bir çocuğun kaybıyla ateşi kor olmuş ocağına dokundum. O dokunuşlar beni değiştirdi, dönüştürdü. Belki daha da çok güçlendirdi. O küçüklerin dünyalarını anlayabilmek ve yaralarını sarabilmek ümidiyle…”

Ayşe ÖZDER

Artvin'de HaberArtvin'de Haber